Tarih :13.11.2013
İŞLETMELERDE SOSYAL SORUMLULUK VE ETİK - İŞL201U - ÜNİTE 2- KISA AÖF DERS ÖZETİ-- açıköğretim, aöf arasınav, aöf bütünlama, aöf ders özeti.aöf konu özeti, aöf final, aöf çıkmış sorular

 

2.Ünite – İş Ahlakı ve Önemi

ÖRGÜTSEL VE KÜRESEL DÜZEYDE İŞ AHLAKI KÜLTÜRÜNE DUYULAN İHTİYAÇ

Yeni geliştirilen biyolojik ve askeri teknolojiler iş dünyasının kontrolündedir. Eğer bunlar belli bir sorumlulukla ele alınmazsa dünyayı yok edebilecek bir tehdit ve tehlike söz konusu olacaktır. Yani artık büyük firmalar neredeyse büyük devletler kadar güçlü hale gelmişlerdir. Bu da onların küresel bir sosyal sorumluluk ile sınırlandırılmaları gereğini ortaya koymaktadır.

Küreselleşme sonucunda değişik kültürlerden gelen insanların çok uluslu firmalarda çalışması yeni ahlaki sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu tür ortamlarda insanlar birbirlerini anlamalı ve bir diğerinin kültürüne saygı göstermelidirler. İş ahlakının amacı yalnızca felsefi analizler yapmak değildir. İktisadi faaliyetlerin toplum için hayati önemde olması iktisadi hayatta ahlaki sorunların önemini daha da artırmaktadır. İş ahlakı normatif ve betimleyici iş ahlakı olarak ikiye ayrılır. Normatif iş ahlakı, iş ahlakına uygun davranışların neler olması gerektiği konusunu inceler ve iş ahlakı ilkelerinin (code of conducts) belirlenmesi üzerinde çalışır. Normatif iş ahlakı, ne yapılmalı ne yapılmamalı sorusuna cevap arar. Normatif iş ahlakının temelini ahlaki sağduyudan yapılan çıkarsamalar oluşturur. Ahlaki sağ- duyu ise mevcut ahlaki değerlere bağlı bir kavramdır. Betimleyici iş ahlakı ise iş dünyasında var olan ahlaki sorunları ve bu konudaki tutum ve davranışları ortaya çıkarmak üzerinde yoğunlaşırken daha çok davranış bilimlerinin yöntemlerini kullanır. İş ahlakını teorik ahlak felsefesinden ayıran en önemli özellik toplumdaki mevcut değer yargıları ile de ilgilenmesidir

 

AHLAK VE ETİK KAVRAMLARI

Ahlak terimi dilimizde iki anlama sahiptir. Birincisi insanların toplum içinde uyması gereken kural ve ilkeleri belirtirken, ikincisi ahlak felsefesini belirtmektedir. Bir tanıma göre ahlak, belli bir dönemde belli insan topluluklarınca benimsenmiş olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının ve ilkelerinin toplamıdır

İnsanların yapıp etmelerini ve bunları yöneten ilkeleri (değerleri inceleyen) etik disiplininin yanında (ahlak felsefesinin) “Ne yapmalıyız?” “Ne yapmamız gerek?” gibi sorularla uğraşan bir ahlak metafiziği de vardır. Bu normatif ahlaktır. Ahlak felsefesinde olması gerekenin ne olduğu sorusuna cevap aranmasında dinlerin önemli bir rolü olmuştur. Çünkü bütün dinler amaçları bakımından birer ahlak sistemidirler ve insanın nasıl olması gerektiğini öğretirler. Dinler iki alanda düzenleme yapar:

-     İnsanla doğaüstü arasında

-     Buna bağlı olarak insanla insan arasındaki ilişkileri düzenler.

Bunun için de

  • İnsanın ne yapması gerektiği
  • Ne yapması ve
  • Ne umması gerektiğini öğretirler.

Ayrıca dinsel buyruklar yerine getirildiğinde daima inananlara bir şey vaat edilir bu vaat cennet, kurtuluş veya ilahi varlıkla birleşme gibi ödüller veya tam tersi cezalar olabilir. Mengüşoğlu (1983) tarihi süreç içinde ahlakı üçe ayırmıştır:

• Eski Yunan ahlakı

• Kant ahlakı

• Kant sonrası modern ahlak (değerler ahlakı)

 

İŞ AHLAKI KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ

İş ahlakının tarihi gelişimi antik çağlara kadar uzanır. Eski Yunan ve Roma dünyasının yazar ve filozofları, işletmecilik ve ticari faaliyetlere iyi gözle bakmazlardı. Çünkü bu tür faaliyetleri para kazanma hırsı, yalan ve dolanla karışmış varsayar, barbar tüccarlarla ilişki sonunda medeniyetlerinin bu toplumlardan bulaşacak yolsuzluklarla dejenere edileceğini düşünürlerdi.

 

 

 

(1900 - 1920) Arası: Ahlakı Arayan İş Dünyası

İş ahlakı hakkındaki araştırmalar, 20. yüzyılın başlarında Avrupa ve Amerika’daki geleneksel liberal anlayışın zayışaması ve sosyalist akımın güçlenmesiyle başlamıştır. Bu aynı zamanda işletmeciliğin bir meslek olarak ortaya çıkışı ve yönetim biliminin de bir disiplin olarak belirmeye başladığı yıllara denk gelmektedir. Aynı yıllarda F. W. Taylor yönetim biliminin temellerini atmaktaydı. Sosyalist ve liberal hareket arasında şiddetlenen tartışmalar aynı zamanda işletmelerin ve işletmeciliğin amaçlarının ve topluma katkı veya zararlarının da tartışılmaya başlanmasına neden olmuştur. Bu sayede işletmecilikte ahlaki değerler de sorgulanmaya başlanmıştır.

 

(1920 - 1950) Profesyonellik ve İş Ahlakı

Bu dönem içinde Batı dünyasında iş ahlakını ilgilendiren iki yeni gelişme daha gündeme gelmiştir. Bunlardan biri eskiden hekimlik, hukukçuluk, akademisyenlik ve papazlıkla sınırlı olan meslek (profession) sayısının artmasıydı. Örneğin, mühendislik bir meslek haline geliyordu. Bir diğer önemli gelişme ise yine bu trende bağlı olarak yöneticiliğin işletme sahipliğinden ayrılarak tamamen ayrı bir mesleki grup haline gelmesiydi. Özellikle bankacılık, hukukçuluk, muhasebecilik ve reklamcılık gibi alanlarda gerek meslek sahibi kişilerin gerekse işletmelerin topluma karşı ahlaki sorumlulukları gibi önemi günümüzde de devam eden konular tartışılmaya başlanmıştır. Meslek ahlakı ilkelerinin oluşturulması bu dönemin en belli başlı karakteristiğidir. Bu dönemde ortaya çıkan çok önemli bir gelişme de eskiden kişisel bir sorun olarak görülen iş ya da ticaret ahlakının, bu anlayış terk edilerek firmanın iş ahlakı ya da ahlaki sorumluluğu kavramının gelişmeye başlamasıdır.

 

(1950 - 1970): İş Ahlakı ve Büyüyen Karmaşıklık

Bu dönemin başlarında da ahlaki problemler hala kişisel bir mesele olarak ele alınmaya devam etmiştir. Tüketici hakları, reklamlar ve satış geliştirme teknikleri incelenmeye başlanmıştır. Bununla beraber bu dönemin ikinci yarısında örgüt teorisinin bulguları kullanılmaya başlanmış ve bu doğrultuda işletme bir ahlaki birim ya da bütün olarak ele alınmıştır. 1960’lar ise iş ahlakı alanında yapılan çalışmaların büyük bir artış gösterdiği bir on yıldır. Bu dönemde pek çok alan araştırması yapılmış, doktora tezleri ve kitaplar yazılmıştır.

 

(1970 -1990), İş Ahlakında Düzen Getirme Girişimleri

Bu dönemde iş ve çalışma sosyolojisiyle ilgili kavramlar da iş ahlakı kapsamında ele alınmaya başlanmıştır. Örneğin, değerler, strateji, yapı, sistemler, beceriler ve kültür gibi kavramlar iş ahlakı içinde incelenmeye başlanmıştır. Bu, bir anlamda 20. yüzyılın başına bir geri dönüşü ve çalışma ahlakını (work ethic) Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı eserinde vurguladığı noktaları iş ahlakına dâhil etme anlamına da gelmektedir. Bu dönemde yavaş yavaş firmalardan uyması beklenen ahlaki ilkeler oluşmaya başlamış, firma politikalarının ahlaki boyutu ortaya çıkmıştır. 1980’lerden sonra örgütler ve firmalar, o zamana kadar hiç olmadığı kadar toplumda önemli roller üstlenmeye başlamışlar ve dolayısıyla iş ahlakının önemi de buna bağlı olarak artmıştır.

 

 (1990 - ) Küresel İş Ahlakı

20. yüzyılın son on yılında gelişen enformasyon teknolojileri ve İnternet, gezegenimizi şimdiye kadar hiç olmadığı kadar bir bütün haline getirmiş ve bir iletişim devrimi yaşanmıştır. 1993’te Sovyetler Birliğinin çöküşüyle sosyalist sistem de çökmüş, pazar ekonomisi sosyalist devletin hala varlığını sürdürdüğü Çin’e kadar girmiştir. Bu gelişmelerle birlikte artan iş hacmi ve dünya nüfusunun çevreyi ciddi boyutlarda tehdit etmeye başlaması iş ahlakının kapsamına firmaların neden olduğu çevresel sorunları da eklemiştir.

 

GENEL AHLAK TEORİLERİ BAĞLAMINDA İŞ AHLAKININ TEMELLERİ

Kant’ın Ödev Ahlakı: (Deontoloji)

Ahlaklılığı kişisel çıkarlardan tamamen ayrı tutan ahlak felsefesi Alman filozof Immanuel Kant tarafından geliştirilmiştir. Kant’ın ahlakında esas olan mutluluk ya da fayda değil, mutluluğu hak etmek ve doğru olmaktır. Kant ahlakında ahlaki davranışı motive eden güç, mutluluk, zevk ya da fayda olamaz. Ahlaklılık bu anlamda koşulsal bir durum değildir. Başka bir deyimle ahlaki davranmak için belli koşulların yerine gelmesi beklenmemelidir. Ahlaki davranış her koşulda ve durum ne olursa olsun ortaya konması gereken bir davranıştır. Bu durum Kant’ın ahlak teorisine belki soğuk, katı ve çekici olmayan bir görünüm vermiş olabilir, fakat unutulmamalıdır Kant ideal durumu gösteren saf bir ahlak teorisi kurmaya çalışmıştır.

Kant’ın ayırmaya çalıştığı davranışlar, ahlaklı olmak için ahlaklı olmak ile korku, görüntü, ya da belli faydaları elde etmek için ahlaklı davranmaktır. Ahlaklılık (moral kredi) insanın tek başına sorumlu olduğu eylemlerden gelir Deontoloji olarak da bilinen haklar teorisi Kant tarafından savunulmuştur. Buna göre belli bazı şeyler sonuçları ne olursa olsun insanlık için ahlaki olarak bağlayıcıdır. Örneğin, öldürmek, tecavüz etmek, işkence etmek, soykırım yapmak sonuçları ne olursa olsun kötü eylemlerdir. Kant’ın doğal haklar ödev ahlakına göre insanlar doğuştan bazı haklara sahiptirler. Haklar teorisine göre bazı evrensel doğrular vardır ve bunlar zaman ve şartlara göre değişmezler İlk defa Kant, örneğin mutluluk gibi göreli bir kavramla insan ahlakının incelenemeyeceğini söylemiştir.

 

Kant iyi iradeyi ödeve bağlamıştır. Bir ödevi yerine getirdiysek iyi bir iş yapmışızdır. İyi irade, doğal istek ve içgüdülerimize rağmen ödevlerimizi yerine getiren iradedir. Kant’a göre gerçek ahlaki eylemler ödevden dolayı yapılan eylemlerdir.Örneğin ben hayatımı sadece bunu yapmaya eğilimim olduğu için sürdürdüğüm takdirde, benim eylemimin ahlaki bir değeri olamaz. İş ahlakı alanında uygulanabilecek bazı evrensel ilkelere değinmek gerekirse şunları sayabiliriz:

v  Mevcut ve potansiyel müşterileri, çalışanları, ilişkili olunan diğer firma ve kurumları ve toplumu aldatmamak

v  Kişileri fiziksel, ruhsal ya da cinsel olarak taciz etmemek

v  Doğruluk dürüstlük ve adalet ilkelerine uymak

v  Çevreye zarar vermemek

 

Sonuçsalcılık (Teleoloji)

Sonuçsalcılık açısından bir kişi hangi değerleri benimserse benimsesin bu değerleri ilerletmek ve geliştirmek için çalışmalıdır. Sonuçsalcılar değerlerle kişiler arasındaki ilişkiyi araçsal bir ilişki olarak görürler. Sonuçsalcılık (teleoloji) teorisine göre bir eylem kendi başına iyi ya da kötü değildir. O eylemi iyi ya da kötü yapan eylemin sonuçlarıdır. Örneğin, bir insana acı vermek eğer acı verici eylem tedaviyle sonuçlanıyorsa iyi yaralanmayla sonuçlanıyorsa kötüdür. Sonuçsalcı teorinin en iyi bilinen örneği faydacılıktır Buna göre bir eylem ya da durumun iyi ya da kötülüğü eylemden etkilenenlere sağladığı faydaya göre ölçülür. Faydacılık acıdan kaçınmayı ve mutluluğu artırmayı öngörür. Faydacı yaklaşıma göre daha büyük bir kötülükten kaçınmak için daha az kötü olan şeyler hoş görülebilir. Örneğin, yalan söylemek kötüdür ama örneğin bir kanser hastasını daha iyi tedavi edebilmek için onu hastalığından bir süre haberdar etmemek ya da yanlış bilgilendirmek hoş görülmelidir.

Erdem Ahlakı

Erdem ahlakı da sonuçsalcı olmayan yaklaşımların içinde incelenebilir. Burada önemli olan insanların erdemli kabul edilen davranışları sergilemeleridir. Bu dav- ranışların sonucunda kişinin kendisine ya da topluma fayda ya da zarar gelmesi önemli değildir. Örneğin yanan bir evde mahsur kalan bir çocuğu kurtarmanın çok riskli olduğunu bile bile yangına dalıp çocuğu kurtarmadan kendisi de yanan bir kişi, sonuçta faydalı bir eylem yapmamıştır. Üstelik bir yerine iki kişi ölmüştür, ancak bu eylem toplum tarafından erdemli bir davranış olarak yüceltilir Bu anlayışta Kant’daki ödev kavramının yerine erdem kavramı geçer. Buna göre ahlakla ilgili diğer tüm kavramlar erdeme indirgenebilir. İnsana yaraşır iyi bir yaşam için erdemin payını vurgulayan bu öğreti, insanın ahlaki açıdan yetkinleşmesi ya da iyi bir karaktere sahip olabilmesi için gerekli olanın ödev bilincinden çok erdemin ne olduğunun tam olarak bilinmesi olduğunu ileri sürer. Kökeni ilkçağ Yunan felsefesine, Aristotales’in “Nikomakhos’a Etik” adlı erdemleri anlattığı kitaba dek uzanır. Çağımızda da Anscombe’un eskinin erdemlerine geri dönme çağrısında bulunduğu 1958 tarihli makalesinde yeniden ifade bulur

 

Erdem ahlakını diğer bir ayırt edici özelliği de eyleyen odaklı oluşudur. Bir eylemin ahlaki açıdan uygun olup olmadığını varılan sonuçlara bakarak değerlendiren faydacılık ve sonuçsalcılığın tersine erdem ahlakının temel ölçütü eylemde bulunan kişinin ahlaki iyiyi içselleştirip içselleştirmediği ya da ahlaki bakımdan iyi karaktere ulaşıp ulaşmadığıdır.

 

Adalet Ahlakı

Adalet görüşünün değişik türleri vardır. “Dengeleyici adalet” (Conpensatory Justice), geçmiş haksızlıkların telafi edilmesini ya da çekilen sıkıntıların bertaraf edilmesini ifade etmektedir. “Cezalandırıcı adalet” (retributive justice), yasalara uymayanların ya da suçluların cezalandırılmalarını kapsamaktadır. “Usule ilişkin adalet”( procedural justice), karar süreçlerine, uygulamalara veya anlaşmalara ilişkin doğrulara işaret eden adalet görüşünü açıklamaktadır. “Dağıtıcı adalet” (distributive justice) ise, sosyal yarar ve yükümlülüklerin uygun biçimde dağıtımını içermektedir (Halıcı, 2000). Amerikalı felsefecilerden John Rawls geniş kabul gören bir adalet teroisi geliştirmiştir. Bu teori, genel olarak Kant’ın yaklaşımına dayanmaktadır. Rawls, tüm akılcı insanların kabul edebileceği ilkelere ulaşmaya çalışmaktadır. Teori, özellikle ahlaki yargıları objektif uygulamak isteyenler için kullanışlı bulunmaktadır. Rawls’ın adalet görüşü iki temel prensip üzerinde kurulmaktadır. Bunlar (Rawls, 2001);

1. Her bireyin, birbirine maksimum seviyede uyumlu, eşit özgürlük anlayışı olmalıdır.

2. Sosyal ve ekonomik eşitsizlik;

A. Herkesin lehine olarak beklentiler karşılanmalı,

B. Herkese pozisyonlar ve imkânlar açık olmalıdır.

 

Doğu ve Batı Medeniyetlerinde İş Ahlakına İlişkin Bakış Açılarının Temelleri

Buraya kadar daha çok Batı dünyasının iş ahlakı açısından konular ele alındı. İslam ve Doğu Dinlerinde (Hinduizm, Budizm, vb) ahlak konusunda birçok yaklaşım olmakla birlikte yukarıda sıralanan Batı felsefesindeki ahlak kuramlarıyla karşılaştırma kolaylığı açısından tasavvuftaki ahlak anlayışını temel almak uygun olacaktır.

 

 

 

İslam ve Doğu Dinlerinde Ahlak Felsefesi

Tasavvuf’un insan benliğini ele alışı ile çağdaş psikolojinin ve kadim Hindu geleneğinin insan ruhu anlayışı arasında büyük bir paralellik vardır. Tasavvufta benlik “nefs” terimi ile ifade edilir. Nefis ruhun dışavurumudur ve yedi kattan oluşur. Sufiler, Kur`an-ı Kerimin çeşitli ayetlerine dayanarak, insan nefsinin altı mertebesinin olduğunu ileri sürmüşler ve kendilerinden de yedincisi diye nefs-i-kâmileyi ilave ederek yedi mertebeye çıkarmışlardır

1. Nefs-i Emmâre: Allah`ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir.

2. Nefs-i Levvâme: Allah`ın emirlerine bazen uyan, bazen uymayan, işlediği günahlardan dolayı üzülen ve sevaplardan dolayı sevinen nefistir.

3. Nefs-i Mülheme: Mümkün mertebe Allah`ın emir ve yasaklarına uyan nefistir.

4. Nefs-i Mutmainne: İmân esaslarına inanan, İslâm`ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda hiç bir şüphe ve tereddüdü olmayan, neticede Allah ile manevî bir bağ kuran ve bunun lezzetine ulaşan nefistir.

5. Nefs-i Radiye: Her yönüyle Hakk`a yönelen, Allah`tan gâfil olmama şuuruna eren ve O`ndan razı olan nefistir.

6. Nefs-i Mardiyye: Bütün benliği ile Hakk`a teslim olan ve böylece Allah`ın kendisinden razı olduğu nefistir

7. Nefs-i Kâmile: Bütün kötülüklerden sıyrılıp manevi olgunluğa eren nefis.

 

Bu mertebeye erişen bir kişinin bütün sıfatları güzeldir ve her hali ibadet sayılır. Hinduizm’de ve ondan etkilenen Teozofi gibi akımlarda da insan benliğinin yedi katı vardır. Bunların ilk dördüne Kama Manas yani arzuların aklı denir ki insanın aşağı benliğini ifade eder.

1. Fiziki beden

2. Enerjetik beden

3. Astral beden (can)

4. Arzuların aklı (Kama),

Bu dört bedenin üzerinde ise

5. Saf akıl

6. Sezgi

7. Saf irade

 

Ahilikde İş ve Meslek Ahlakı Değerleri

Türk iş ahlakı açısından en önemli tarihi referans Ahilik kurumudur. Bir sistemi ahlaki perspektiften değerlendirmede kullanılabilecek ilk kıstas belki de insana verdiği değer, önem ve rolde uzanmaktadır. Her hareketin temel hedefinin insanları mutlu etmek olduğu dikkate alınırsa bu kriterin gerekliliği anlaşılabilir. Ahilikte insan sistemin merkezine oturtulmuş olup, her şey onun mutluluğu için geliştirilmiş, hiçbir şeye “eşref-i mahlûkat” kabul edilen insandan daha fazla değer verilmemiştir Bireylerin tek tek toplumu oluşturması, insan olgunlaşmasının sonuçta toplumun refah düzeyine olumlu etkide bulunacağı gerçeği Ahileri insan odaklı olmaya yönlendirmiştir. Ekonomik ve sosyal hayatta insancıllık Ahi anlayışında para, mal ve zenginliğe başka manalar yüklemektedir

 

İŞLETMELERDE İŞ AHLAKINA İLİŞKİN PROBLEM VE İKİLEMLİ KONULAR

Ayrımcılık İfşaat (Whistle Blowing) ve Örgüte SadakatKüçülme ve İşten Çıkarmalar İş Yerinde Cinsel Taciz ve Kadınlara Yönelik Sorunlar Yıldırma Tüketiciler ve İş Ahlakı Rekabete Dayalı Sorunlar Hisse Sahiplerine İlişkin Sorunlar Doğal Çevreye İlişkin Sorunlardır

MESLEK AHLAKI

Meslek ahlakı belli bir mesleğin mensuplarının uyması gereken ahlaki ilkelerdir. Bu ilkeler genellikle toplumsal kültür ve değerlerden bağımsızdır. Örneğin, hekimler dünyanın her yerinde aynı hipokrat yeminini ederler. Yine muhasebecilerin ve avukatların uyması gereken meslek ahlakı ilkeleri hemen her yerde aynı özellikleri taşır. Klasik olarak meslek denince genellikle hukuk, tıp, ilahiyat ve akademisyenlik kapsanır. Ancak zamanımızda diğer başka iş grupları da meslek kapsamında değerlendirilmektedir. Bir işin meslek sayılabilmesi için bazı koşullar vardır.

      Mesleklerin entellektüel bir boyutu vardır ve belli bir akademik eğitim süresini gerektirirler. Bu akademik eğitim ihtisaslaşmayı da gerektirir.

      Meslekler, mensupları için özgeci yani fedakârca davranışlar beklerler. Başka bir deyişle bir mesleğin mensuplarının amacı birinci olarak kendilerine ihtiyaç duyanlara hizmet etmektir. (hastalar, öğrenciler, müvekkiller) Başkalarına ve topluma hizmet etmek meslek olmanın esasını teşkil eder.

      Bir meslekte bütün meslek üyelerinin yer aldığı organize bir meslek örgütünün varlığı gereklidir. Bu meslek örgütü, özerk ve kendi kendini yöneten kolektif bir özelliğe sahip olmalı ve ehliyet sahibi üyelerini kontrol etmek, mesleki eğitim için rehberlik yapmak, mesleki uygulamalar için kabul edilebilir standartlar geliştirme gibi sorumluluklar taşımalıdır. İzveren (1988), mesleği, insan kişiliğinin bir parçası ve toplumsal ilişkilerinde kişinin kendine ve topluma karşı önemli bir ödevi olduğunu belirtmektedir. Bu ödevin içeriği olarak kişiye yönelen yükümlülükler mesleğin gerekleridir. İzveren’e göre hem bireysel ahlakın hem de sosyal ahlakın gerekleri olan bu yükümlülükler şunlardır:

-      Bir ahlak sorunu olarak meslek yeteneği: Kişi bir mesleğe girmekle bu mesleğin gereklerini yerine getirme yükümlülüğünü üzerine almaktadır.

     Bir ahlak sorunu olarak meslek onuru: Meslek onuru, kişisel onurdan başka ve onun da ötesinde bir kitle onuru olarak kişinin mensubu olduğu mesleğ e karşı kendisinin ve toplumun saygınlık duygusudur.

 

libri;m�wXas�� �?� ont: minor-latin;mso-bidi-font-family:GaramondLight'>I0 ve I1 farksızlık eğrilerinin temsil ettiği fayda düzeylerinde farklılık yaratan ise tüketilen mal miktarlarının farklı olmasıdır. I0 ve I1 farksızlık eğrileri için aynı miktarda y0 kadar Y malı tüketilmesine ra

 

 

KARŞILIKLI TALEP KANUNU: TEKLİF EĞRİLERİ

Klasiklerin dış ticareti açıklarken ortaya koydukları ülkelerin iç fiyatlarının farklı olması koşulu arz yönlü bir analizdir. Burada ticaret yapılabilmesinin temel koşulu ülkelerin iç fiyatlarının farklı olmasıdır. Ancak klasikler, hangi fiyattan ticaret yapılacağı sorusuna cevap vermemişlerdir. Fiyatın oluşabilmesi için arz ve talebin karşılaşması gerekmektedir. Dış ticarette talep koşullarını da analize katan ilk iktisatçılar J. S. Mill ve A. Marshall olmuştur. Mill, iki mal ve iki ülkenin olduğu modelde bir ülkenin diğer ülkenin malına yönelik talebinin bilinmesi durumunda dış ticaret yapılacak fiyatın ve miktarın bulunabileceğini söylemiştir.

 

Teklif Eğrilerinin Elde Edilmesi

Teklif eğrisi (karşılıklı talep eğrisi) mümkün olan tüm ticaret hadlerinde ülkenin almak ve satmak istediği ihraç ve ithal malı miktarlarını göstermektedir. Bir başka ifadeyle teklif eğrilerinin ithalat talep ve ihracat arz eğrileri olduğunu da söyleyebiliriz. Bir ülkenin ticaret yapmaya istekli olması için yurt içi fiyatlardan daha ucuza malı elde edebilmeli veya yurt içi fiyatlardan daha yüksek bir fiyata üretttiği malı ihraç etmelidir. O halde teklif eğrileri ile ilgili birinci koşulumuzu belirlemiş oluyoruz: Teklif eğrileri ülkenin iç fiyat doğrusunun üzerinde başlar.

 

Teklif Eğrilerinin Esneklikleri

Teklif eğrileri hem arz, hem de talep eğrilerinin özelliklerini taşımaktadır. Ticaret hacmi büyüdükçe, ülkenin üretim koşulları, sahip olduğu teknolojik seviye ve üretim faktörü kısıtlarına bağlı olarak daha fazla ithal malı karşılığında aynı miktarda ihraç malı arz edilmektedir. Konuya ihracatı yapılan malın yurt içi talebi açısından bakarsak, ticaret hacmi arttıkça teklif edilen ilave ihraç ürününün marjinal fayda kaybı da artacaktır.

 

Denge ticaret haddi: İki ülkeli modelde, ülkelerin teklif eğrilerinin kesiştiği noktadan geçen fiyat doğrusu (ticaret haddi) denge ticaret haddini gösterir. İthal malına olan talebin artması, ticaret hacminin artmasına ve ticaret hadlerinin ihracatçı ülke aleyhine dönmesine neden olur.

 

TİCARET HADLERİ - KÜÇÜK ÜLKENİN AVANTAJI

 

Teklif eğrilerindeki kayma sonucunda ticaret hadleri de değişmektedir. Bu durum A ve B ülkelerinin ticaret hadlerini belirleme olanağına sahip büyük ülke oldukları varsayımına bağlıdır. Eğer bir ülke ticaret hacmini değiştiriyor fakat ticaret hadlerini etkileme olanağına sahip değilse buna da küçük ülke varsayımı denir. Eğer ticaret ortaklarından biri çok küçük, diğeri çok büyük bir ülke ise karşılıklı talep kanunun özel bir durumu ortaya çıkar ve uluslararası ticaret büyük ülkenin iç fiyatlarına yakın bir fiyattan yapılabilir. Bu durumda dış ticaret kazançlarından küçük ülke önemli bir pay alır (önemsiz olmanın önemi).




 

Etiketler: İŞLETMELERDE SOSYAL SORUMLULUK VE ETİK - İŞL201U - ÜNİTE 2- KISA AÖF DERS ÖZETİ açıköğretim, aöf arasınav, aöf bütünlama, aöf ders özeti.aöf konu özeti, aöf final, aöf çıkmış sorular-